31 Aralık 2010 Cuma

İtele Gitsincilik

Memleket insanına son birkaç on yılda hasıl olmuş bir illet bu galiba. Esnafından müşterisine, hocasından öğrencisine, amirinden memuruna, patronundan işçisine hemen her kitlede sık görülür. Özünde bir özensizlik, cehalet, karşıdakini dinlememe, kaytarma, uyanıklık gibi ifadeler barındırır. Yaşanan anı kurtarma, idare etme, lehine çevirme, maddeden çok manevi çıkar sağlama maksatlarını güder.
Patron, iş görüşmesine çağırdığı genç mimarın kısa sürede yapmış olduklarını beğenir, beğendiğini ifade eder ama günü şartları gereği sigorta yapamadan şu kadar maaş verebileceğini ezilerek teklif eder. Bilir ki o genç bu işe muhtaçtır. İtele gitsin.
Tezgâhtar, gömleğin ütü tutup tutmayacağını soran müşterisine kesin bir dille mağazadaki tüm gömleklerin ütü tutacağını söyler. Bilir ki kodumun gömleklerinin çoğu ütü tutmaz. İtele gitsin.
Profesör, aynı slaytı her sene farklı mimarlık öğrencilerine aynı şekilde anlatır. Seneler geçer, slaytlara bir yenisi eklenmez. Bilir ki zaten boş olan yeni beyinlere ne versen yeterlidir. İtele gitsin.
Satış görevlisi, ekrana verilen görüntü kaynağının çözünürlüğünü soran müşterisine full hd yanıtını verir ezberden. Müşterisinin görüntünün 720p mi, 1080i mi yoksa 1080p mi olduğunu bilebileceğini veya ayırt edebileceği ihtimalini düşünmez. İtele gitsin.
Doktor, derdini anlatmaya çalışan yaşlı, köylü teyzeyi dinlemez, he he der yazar antibiyotiği. Ne de olsa doktordur verdiğini yutar cahil köylü. İtele gitsin.
İtele bakim sonu nereye varacak...

Hiç yorum yok: