28 Nisan 2011 Perşembe

Nisan

Üniversite yıllarında iddiaya girerdik nisan ayında kaç gün yağmur yağacağı üzerine. Sayının en az 11 olacağını savunan taraf olarak her zaman haklı çıkardık da, bu sene sayı daha ayın ortalarında 11'i çoktan geçti. Sonlarına doğru da gol krallığına emin adımlarla ilerleyen forvet gibi hat-trickler sergiledi. Bugün de gününde gibi görünüyor. Birazdan başlayan yağmur 3 gün sürecek sanırım. Bense hala pazartesi günkü travmayı atlatmaya çalışıyorum. Vücudum küskün. Oysa daha iki hafta önce arkadaşıma en son ne zaman kustuğumu hatırlamadığımdan bahsediyordum. Bu bahsin, geri dönüşü bu kadar şaşalı bir istifraya davet olacağını düşünseydim ağzımı bile açmazdım. Bugün perşembe ve karın kaslarım yavaş yavaş kendine geliyor. Kızım, banyonun kapısından bana, birşeylere kızmış olduğum için ağzımdan ateş saçtığımı düşünen bakışlar atıyor. Konuşurken uyuyakaldığımı hatırlamıyordum, ona da imza atmış oldum.
Pizzacı dükkanı bitti, elime sağlıkmış. Alçıpan-seramik-sıva-boya kısır döngüsü içerisinde devam eden mimarlık dünyamıza yeni bir sakat çocuk daha doğdu. Bir orta boy alana bir orta boy bedava. Yalnız ne kâr var lan bu pizza işinde. Zaten sahibesi kadıncağız da, mimarlığı bırakıp soyunmuş dediydim ya  bu işe. Ver fırına, öteki taraftan çıksın, paketle, çek kredi kartını ve bir daha görme adamı. Yemişim kapı kolu nasıl olacakmış, bu seramiği mi seçsek yoksa şunu mu, şu duvarı 35 mm sağa mı kaydırsak yoksa yerinde mi kalsa. Allah bu aklı vermiş de bize, daha niye verdiğini anlayan var mı acep? Bir it kadar düşünsek, neyimiz eksik kalırdı sormadan duramıyorum.
Nisan'ın 28'i. Konut kredisi ödeme günü. Dün hanımın öğrenim kredisini de sağlama aldık. Var mı başka bişey?

22 Nisan 2011 Cuma

İtiraf Dat Kom

Son 6 gündür devam eden 08.00-22.00 pizza dükkânı mesaim, bugün devlet memuru olduğumu hatırlamamla son buldu. Galatasaray'ın Manisa'yı yendiği maçın 90+3. dakikası, herhangi bir televizyonu açık olarak son gördüğüm son dakikaydı. Okuduğum son gazete geçtiğimiz Perşembe gününün gazetesi idi. Yediğim son sulu yemek geçen Cuma annemin yaptığı kuru fasulye idi. İnternet'e en son pazar günü bir mail yollamak için girdim. Blog sayfamı 1 hafta aradan sonra az önce açtım. Ama burada değişen bir şey yok, çaycısından şoförüne milletvekilliği seçimi ile ilgili hummalı bir tartışma var. Malta humması olasınız e mi!

14 Nisan 2011 Perşembe

Daire Dilimi Peynir

Yaklaşan seçim öncesi beni heyecanlandıran en önemli detay, milletin verdikleri oylara göre dağılımlarını gösteren daire dilimleri. Daire dilimlerine karşı hep bir zaafım olmuştur. Şey'leri kategorize etmeyi ve daire dilimi üzerinde durumlarını gözlemeyi sevmişimdir. Buradan hareketle şu bizim meşhur iki ayağı üzerinde yürüyen ve düşünerek hareket ettiği iddia edilen ırkımızın Törkiy toprakları üzerindeki türleri üzerine bir dilimleme çalışması yapayım dedim. Bakalım ne çıkacak.
Listelerde bir numara, Likit Lütfü. O'nu en iyi tanımlayacak sıfat likit evet. Tam da ön ismi gibi akışkan ve bulunduğu kabın şeklini alabilen şahsiyet. Eğer 70 milyonu, bir daire olarak gösterirsek en büyük dilimi Lütfü kaplar. Tıpkı geçen iki seçimde ve 12 Haziran'da dairenin büyük dilimini kaplayacak olan çoğunluk gibi. Elbette her iki çoğunluk da aynı şahıslardır diyemeyiz ama birbiriyle büyük oranda örtüşür diyebiliriz. Günlük yaşamda sıklıkla karşılaşabileceğimiz şekilde her ortama yayılmış örnekleri mevcuttur. İşyerinde patron, alışverişte tüccar, büroda müşteri, sonradan arkadaş olabilirler. Her zaman haklıdırlar. Mümkün mertebe iletişimi minimumda tutmak ruh sağlığı açısından kritiktir. Unutma! Ortama ayak uydurmak başkadır, içinde bulunduğu kabın şeklini almak başka.
Lütfü kadar olmasa da dairede önemli bir dilimi kaplayan diğer önemli şahsiyetimiz Hımbıl Hıdır. Dört mevsim güneşli olan bölgelerde daha sık rastlanan bu türde ayırt edici en önemli özellik vücut hareketlerinin hızı ve göz kapaklarının yere yakınlığıdır. Eğer evrim var ise Hıdır, kaplumbağadan evrilmiştir. Devlet dairelerini veya tamamen rutinleşmiş iş kollarını(otobüs şoförlüğü, tarih öğretmenliği gibi) seçerler ki, kendi hızlarına paralel bir hayat sürebilsinler. Es kaza mühendis, mimar olmuş olanlar sürekli birşeylerden şikâyet ederler. Bürodan geç çıktıklarından, şantiyenin yorucu olduğundan dem vururlar. Birileri onları beklemeye mahkûmdur. Gözden kaçırdıkları nokta dünya ile aralarındaki bağıl hızdır. Unutma! Soğukkanlı olmak başkadır, zaman yönetimi başka.
Hıdırlarla benzer iklimde yaşayan ve iyi geçinebilen türümüz Sarsak Sami. Kalabalık bir topluluk içerisinde Sami, kılık kıyafeti ile ön plana çıkar. Gömleğinin bir düğmesi açık olabilir, ütüsüz olabilir, kemeri haddinden fazla sıkmış olabilir. Pantolon ile gömleğin renklerini uydurma gibi bir sorumluluk hissine kapılmazlar ve saçları kesinlikle dağınıktır. Zekidirler ancak günlük bazı bilgileri akılda tutmazlar. Her gün sipariş verdiği dönercinin telefon numarasını her gün arkadaşına sorma cesaretini kendinde görebilir. Her gün geçtikleri sokaktaki işyerlerini işleri düşmediği sürece farketmezler. Sakarlık, karakteristik özellikleridir. Masanın ayağına, kaldırıma veya herhangi bir kot farkına takılmaktan bıkmazlar. Ne yazık ki değiştirilmesi en zor insanlardır. Farkındalık yaratmak ile mucizeye imza atmak eşdeğerdir onlar için. Unutma! Umursamazlık başkadır, bihaber olmak başka.
Olaylara bakış açısıyla sembol olmuş kahraman kişiliğimiz Dar Davut. Davutlar mesleğe bağlı kalmaksızın faaliyet gösterirler ve bu yüzden bir iş halletmen gerektiğinde mutlak surette süreç içinde karşına engel olarak çıkarlar. Anlatılanı anlama gibi bir yetenekleri yoktur. Gerçi anlatılanı dinleme gibi bir eğilimleri olmadığı için, anlama konusunda ne durumda olduklarına dair sağlam veriler de yoktur elde. Reddetme, kabullenmeme, idrak edememe, empati eksikliği genel belirtilerdir. Belli bir yaştan sonra tedavisi imkânsızdır. Memleket ne çekiyorsa en çok bunlardan çeker. Unutma! Doğru bildiğini uygulama kararlılığı başkadır, her şartta sadece bildiğini okuma inadı başka.
Davutlarla karıştırılabilen ama daha farklı bir yapıya sahip karakterimiz Kıt Osman. Osman'ın Davut'tan farkı ne yazık ki genetiktir. Elinden geleni budur aslında yani. Karşılaştığında, beklentiyi en aza indirgemek, hatta hiç beklememek en doğrusudur. Seramik ustasıdır Osman, ama 30 yıldır seramik döşediği halde, işe nereden başlaması gerektiğini senin anlatman gerekir. Sinirlenmeden, sabırla anlatmak doğrusudur. Neden böyle olduğunu sorgularsan hataya düşersin. Sınavdan sonra matematik sorularının beklediğinden kolay olduğunu söyler. 40 sorudaki doğru sayısı 6'dır. Unutma! Osman'a saygı göster yeter :)
Başta bahsettiğimiz daire dilimindeki payı konusunda en büyük hata payına sahip, gizemli karakter Ezik Pipi Nuri. Nurileri toplum içerisinde ayırt etmek mümkün değildir. Kılık-kıyafetle, yaşam tarzı ile, sakalla-bıyıkla, müzikle, yaşla-başla, bulunduğun şehirle, eğitim durumuyla ilişkilendirilebilecek bir yapıda değildir. Sayıları milyonları da bulabilir, azınlığı da temsil edebilirler. Birinin bir şekilde Nuri olmadığını ifade etmesi O'nun Nuri olmadığı anlamına gelmez. Kimin Nuri olduğu, kimin olmadığıyla ilgili, ancak kişi kendisi hakkında karar verebilir. 32 yaşına geldiysen ve ne acıdır ki hâlâ idrarı dışarı atmak dışında bir işlevi olmayan fazladan bir çıkıntıya sahipsen, bil ki sen de Nuri'sin. Neden böyle olduğuna dair birkaç kelâm etmeye niyetlensem, kontrolü elden kaybedeceğimden korkarım. Unutma! Kendini sevdiceğine saklamak başkadır, Nuri olmak başka.
Nuri'nin sebebiyle ilgili fazla derin analiz yapmak istemem ama gözardı edemeyeceğim şey ya da kişi Pırlanta Fıstık Arzu. Üzgünüm ama Arzu sadece Nuri'nin sebebi olarak değil, toplumsal gelişmişlik düzeyinin sorumlusu olarak da gösterilebilir. 32 yaşında bir insanı Nuri olmaya mahkum ederek, toplumun O'ndan gerekli verimi almasını engellemişlerdir aynı zamanda. Yaklaşık 3,5 milyar kadında olan bir şeyin, pırlantadan daha değerli olduğu yanılgısına kapılmışlar ve bu götü kalkıklıkla hayatlarını sürdürmektedirler. Ne kaybettiklerini 30'lu yaşlarının ortalarından sonra idrak ederler ve ancak o zaman eğer zenginlerse 25 yaşında bir Nuri'yi ağlarına düşürmeye çalışırlar. Unutma! Deneyim başkadır, orospu olmak başka.

12 Nisan 2011 Salı

Pompeipolis'te Offset

Günlerden cumartesi. Mersin'e gitme zorunluluğu, aynı zamanda hayvan yükü çizim yapma mecburiyeti. Laptop bagajda. Hanım-çocuk ikilisi adrese teslim kargo ile teslim edilmiş, görev tamam.
Yer Mezitli. Wireless olan, sakin bir mekan arayışı. Saat 14 suları. Sahile iniş. Soli Pompeipolis çevresi kısa tur. Buena Vista adında bir yer. Kimseler yok. Kafasının ön kısmı oldukça çıkık bir barmen. Arkası liman girişinin sütunları, önü deniz. Bazen güneş bazen bulut. Arjantin bardak, 50'lik fıçı efes, bol tuzlu yer fıstığı. 17'sinde aşırı tiryaki bir garson. Sonradan yan masaya gelen uyumsuz ikili. Ankaralı Turgut tipli bir herif. Boy en fazla 1.55. Cumartesi günü siyah gömlek, kırmızı kravat. Karşısında ve daha sonra yanında Jenna Jameson bozması bir abla. Ortalıkta koşturan ufaklık. Adı Umut Deniz. Mekan Buena Vista. İlişki kur.
Değişmeyen ve değişmeyecek olan sağ omuz ve bel ağrısı. Offset, enter, 20, enter, tık, enter...

5 Nisan 2011 Salı

NHL 2000

En son 4 sene önce görmüştüm dünkü öğle yemeğinden önce. Plânsız, programsız bir telefon görüşmesinin üstüne öğle yemeği için randevulaştık. İşyerlerimizin de birbirine yakın olması sebebiyle konuşmamızdan 10 dakika sonra tokalaşıp, kucaklaştık. Askerden döneli hemen hemen 1,5 ay olmuştu ve geçen 15 ayın sonunda sivil hayata alışmaya çalıştığını düşünüyordum. "Adapte oldun mu tekrar?" şeklindeki sorumu "oraya adapte olamamıştım ki" diye cevaplayıp daha ilk dakikadan beni ters köşe etmesini bildi. Benden 4 yaş büyüktü ve artık birkaç yaş farkın bile üzerimizde gözle görülür izler bırakacağı zamanlarımızı geçiriyorduk zoraki hayatımızda. Ama tekrar farkettim ki 13 yıl önce nasılsa, ufak değişikliklerle hâlâ öyleydi. Benim tarafımda ise 13 yıl önceki resmimi görüp de, ben olduğumu söyleyecek sadece bir iki kişi çıkardı. Elbette annem, babam ve kardeşlerim 13 yıl önceki hâlimi teşhis edebilirdi. Bu farkın sebebi sanırım NHL 2000 idi.
1998 yılında birlikte başlayan mimarlık öğrenciliği maceramız, son gaz devam ederken, mimari proje 5 adlı canavarla karşılaştığımızda böyle olacağını kim bilebilirdi ki! O döneme kadar kayıpsız ilerlediğimiz bu serüvende ufak bir silkeleme sınıfın yarısını daldan düşürmeye yetmişti. Ama O, herkesten farklı olarak kendi ipini kendi çekmeyi yeğlemiş ve projeyi teslim bile etmemişti. Oysa en özgün projeler ve en klas maketler O'nun elinden çıkardı. Bu dönem için gerekçesi basitti. "NHL'e daldım, projeye vakit ayıramadım". Gerçek O'nda saklıydı. Bizim gibiler için kabul edilemez gelen bu gerçek, O'na pist üstünde durdurulamaz bir efsaneye dönüşme fırsatı veriyordu. Geceler, gündüzleri kovalıyor ve O, mimari projede çözülmesi gereken ıslak hacimlerin hıncını kaygan zeminde pak peşinde kayarak çıkarmaya çalışıyordu.
Yaz tatili ve dönüşünde gelen mimari proje 6 illeti, bizi yeterince meşgûl ederken, O, tatili biraz uzatmış ve Şubat tatili ile birleştirmeyi uygun görmüştü. Böylece aramızdaki puan farkı giderek açılıyor ve ligin sonuna doğru yaklaşıyorduk. Artık, halı sahada geçirdiğimiz zaman, derste birlikte geçirdiğimiz zamandan daha fazla yer kaplıyordu. Ne de olsa takımın değişmez defansif orta sahasıydı. Kornerlerde göz göze gelip, topu kafasına indirmeyi severdim. O da uzun boyuyla sert kafa şutları çıkarmayı.
Okul bitti, iş hayatı, yüksek lisans, kız arkadaş falan derken O'na tekrar bina bilgisi 2 sınavında gözetmen olarak görevlendirildiğimde sınav salonunda kürsüden baktım. Ufak tefek dersleri temizleyip sadece proje ile başbaşa kalmak istediğinden bahsetti. Canı ne zaman isterse o zaman proje başlayacağını da söyledi ve o dönemin sonunda yeniden parkelere dönen Jordan gibiydi. Harika bir proje teslimi ile ayağına dolanan mimari proje 5'ten kurtulmuş ve işleri rayına oturtmuş gibiydi. Benim okuldan ayrılmam, askere gidip, dönüşünde evlenmem ile birlikte zayıflayan iletişim ağımız, bir msn konuşmasında tekrar canlanıyordu. Bu seferki şok, bana askerden ileti gönderiyor oluşuydu. Okul ne zaman bitti lan falan derken, aslında okulun bitmediğini ve 15 ay uzun dönem askerlik için orada olduğunu anlamamla, herşeyin yolunda olduğunun farkına varıyordum. O'nun hayatı pek kimseninkine benzemezdi.
Dünkü görüşme ise, askerden döndüğünün ve bir büroda ufak tefek çizim yaptığının haberini almama sebep oldu. Yemekte "proje ne alemde?" diye sormaya yeltendim ama cesaret edemedim. Ya "NHL 2011" derse?