24 Haziran 2011 Cuma

Erkek: Behiç, Kız: Behice

Yazıya öncelikle ekşisözlük'ün anası ile başlamak istiyorum. Senin gibi sözlüğün ben ta anasını. Sebebini anlamadıysan sorma, anladıysan zaten mesele yok.
İki gündür google earth kurdu oldum. Antalya sahillerinde vaziyet planına göre otel seçiyorum. Dikkatimi çeken konu, okulda çizdiğimiz vaziyet planlarından tamamen bağımsız bir anlayışın hakimiyeti. Arkadaş zaten ya dolgu zemin ya sıfır eğimli kağıt gibi arsa. Bu düzende nasıl böyle alengirli binalar, nasıl havuzlar, nasıl arsa sınırları, hangi birine söveceğini şaşırırsın. Anladım ki pek sallayan yok. Otelde kaydırak varsa gerisi laf-ı güzaf. 
Bir yandan hava sıcak, everybody namazgahta iken dışardan sipariş edeyim dedim erinerek. Duman-Canlı albümünü indiriverdim beklerken. Kara Toprak'ı güzel söylemiş kerata. Sipariş gelince acı gerçeği farkettim ki, cebimde yemek parasının haricinde pek dikkate alınacak banknot yok. Sıcak yüzünden yemeği dışarıdan söyle, para çekmek için dışarı çıkmak zorunda ol. Ne diyim ben sana. Neyse çıktım el mahkum. Allah'tan fazla km yapmama gerek yok, envai çeşit banka, merkezi ben olan 50 m'lik daire içerisinde kalıyor. Akbank'ın çoklu ATM'lerini gözüme kestirdim, her bankada hesabım ve her birinde milyonlarım var bin şükür 8. işimde çalıştığım için her biri bir banka kartı tutuşturmuş elime. Neyse şimdi konu kişisel servetim değil. Onu ayrı bir kitapta anlatırım. Akbank ATM'lerine yönlendim, kartımı hazırladım, yürüyorum, yaklaşık 20-25 m. mesafedeyim ve 3 ATM de boş. Aa. Bir anda o da ne! İpinden boşanmış kurbanlık dananın Antalya sokaklarında koşturması gibi 3 herif birden. Hooop anında önümdeler. Sanki anons yaptılar makine para saçıyor diye. Artık tiplerine bakarak analiz yapmaya çabalıyorum, hangisi en hızlı işlem yapacak dış görünüşe sahip diye. Elbette verdiğim karara dayanarak arkasında beklediğim herif, diğerlerine göre en geç bitiriyor işlemini. Ulan arkadaş, borsaya mı giriyon ne yapıyon? 1 yetmiyor 2. kartı çıkarıyor cebinden. Şeytan diyor kafasını al, sok ekranın içine. Şansım bugün yaver gidiyor ki ATM, para bitti diye uyarı vermiyor. Birkaç milyon dolarla dönüyorum ekranımın başına. Anlatayım diyorum Tolga'ya. Anlatma diyor, anladım. Vay ben o ATM'de adam bekleten kent hayatının, modernizmin, zamanın, teknolojinin ve sairenin.

14 Haziran 2011 Salı

Sarı Denizaltı ve Dövme Pilavı

Dördüncü çeyreğin bitimine 6 dakika 11 saniye var. 5 sayı farkla öndeyiz Fener'e karşı. Laptop önümde. Beatles çalıyor, kızım ilk dansından örnekler sunuyor Beatles eşliğinde. Bir yandan da ağzına pilav tıkma görevini üstlenmiş durumdayım. Yemek yemeye konsantre olursa burun kıvırıyor. Ama Beatles iyidir. Başucumda Arredamento. Ara sıra göz atıyorum. Vodafone Porto binası fena değil. O da brüt beton, Toki evleri de. Pilav tabağının yarılanma süresi hemen hemen bir Beatles albümüne eşit. Köfteler bitti neyse ki. Sıra downloadları düzenlemekte. Maç ne durumda dersen, 1 sayı farkla aldık, seriyi 3-2'ye getirdik. Çıkmadık can hesabı devam ediyoruz. Birazdan "bıcı bıcı" zamanı. Baba kaçar.

13 Haziran 2011 Pazartesi

Demokraaasi-2

Neredeyse 1 yıl geçmiş ilk hayıflanmamızın ardından. Dün başbakan balkondan "demokraaasi kazandı demokraaasiiiii" diye bağırırken yine düşünmeden edemedim. Para ile haşır neşir olan, büyük ölçekli kredi kullanan, ekonomik istikrara ihtiyaç duyan iş adamını ve sanayiciyi anlıyorum ancak benim gibi maaşla geçinen insanlar için hissettiklerim bir kenara, sadece gerçek olanları yazayım.
Bu ülkede sırf aşı satmak için "domuz gribi" yaptılar insanları. Tık yok.
Bu ülkede sorular çalındı, sınavlar iptal oldu. Tık yok.
Bu ülkede heykel yıkıldı "ucube" diye. Tık yok.
Bu ülkede gazeteci tutuklandı yazdıkları yüzünden. Tık yok. (Şiir okuduğu için hapis yatan başbakan döneminde)
Bu ülkede orgeneral tutuklandı. Tık yok.
Bu ülkede "deniz feneri" yandı. Tık yok.
Ne diyordu? Demokraaasi kazandı demokraaasi!!!
Geçmiş olsun...

10 Haziran 2011 Cuma

Haziran?

Başlığı atarken, zamanın geçme hızının tarafımdan algılanma düzeyine göndermede bulunmak istedim, bunda soru işaretinin de yardımcı olabileceğini hesapladım ama giriş cümlesi için kıvrandığım kadar kıvranmadım herhangi bir ishal döneminde.
Evet, evrenin ulu mimarının elinde bir counter var. Öyle bir hâl aldı ki bu durum, artık pazartesi sendromu yerine her hafta daha pazartesiden "bu hafta da bitti" şaşkınlığına dönmüş vaziyetteyim.
Sakin geçen gündüz mesaimi, dışarıdan aldığım ufak tefek işlerle süsleme hevesim bir anda altından kalkılmayacak kadar çılgın bir döneme sürükledi beni. Önce işyerinden iyi haber geldi. Ortalama aylık 800 lira zam ile birlikte 2 adet baba gibi projeyi elime verdiler. Okulda verseler 3 ay uğraşacağın cinsten elbet burada kazın ayağı öyle değil, cuma günü eline tutuşturup salı günü ön sunum isteyebiliyor değerli yöneticilerim. Bu sayede hafta içi gündüz mesaimi tamamen kapattılar Arda Turan'ın sinema salonu kapatması gibi. Siteleri, blogları mailleri askıya aldım.
Dışarıya da çizdiğim her çizgi bumerang gibi geri dönmeye başladı. Pizzacı hanım kendisiyle beraber, kendisi gibi bir arkadaşının inşaat halindeki villalarına sihirli bir dokunuş istedi. Üstün yeteneğim sayesinde kısa bir eskiz çalışması ile projeyi şekillendirecek ve ince işlere start verecektik. Bu kısa eskiz çalışmasının anlamı bir süreliğine akşamların da ipotek altına alınması anlamına geliyordu.
Kıramayacağım girişimci çocukluk arkadaşlarımdan bir tanesinin de topa girmesi, ekstradan haftasonu yolculukları, arsa görme, proje çalışması, eski arkadaşlarla lak-lak gibi ilave yükler demekti aynı zamanda. Böylece cumartesi-pazar kahvaltıları, cumartesi akşamı bira keyfi de güme gitmiş oluyordu.
Şimdilik kapanış şovunu da 150 m2 dükkân kiralayan birinin dükkânı güzellik salonuna dönüştürme çabasına ön ayak olmam ve yazıyla onbin m2 kapalı alanlı bir imalathanenin 3d görselini hazırlamam gerektiğini söyleyen insanlar yaptı.
Bütün bu hengâmenin arasında, hangi günde-hangi ayda olduğumu, saatin kaça geldiğini tamamen bir kenara bırakmış, hangi renk tişört giydiğimi hatırlamak için üzerime bakacak kadar kendinden geçmiş, beynim kare atlayan hatalı bir video dosyası gibi işleyen, muhtemelen karşıdan karşıya geçerken ezilerek can verecek bir haldeyim. 20 gün ara verilen blog olmaz olsun diyenler için özet geçiyorum.
Kapalı ortamlarda geçirdiğim son günlerde ara sıra farkettiğim bir gerçeklik beni şimdiki zamana bağlıyor. 20 gün ara verilen blog olmaz olsun diyenler için özet geçiyorum. Aylardan haziran ve Adana yanıyor!