22 Aralık 2010 Çarşamba

Ginseng&Guarana

Bakma öyle. Ne olduklarını bugüne kadar ben de bilmiyordum. Ama şu an ihtiyacım var gibi hissediyorum. Dün öğleden sonra ve bugün sabah, Adana'nın eski mahallelerinden birinde sayısı 50'yi aşan binanın kabaca ölçülerini aldık bir işle ilgili. Böyle mahallelere normalde yolu düşmez insanın bu tip işler olmasa. O yüzden mental olarak hazırlıklı gitmek gerekir. Göreceğin yüzler, şehirde karşılaşabileceğin tarzda değildir. Kendini onlardan biriymiş gibi göstermezsen seni sevmezler. Bu sevmemezlik hali, senin tavırlarına göre nefrete ve şiddete dönüşebilir. Eline-koluna, ağzından çıkana dikkat etmen gerekir.
İşte bu ahval ve şerait içinde yola koyulduk, karşılaştığımız ilk ev bizi doğrular nitelikteydi. Ölçü için izin alalım derken boyum kadar bir av köpeğinin ayağa kalkıp hırlaması ile mesleği bırakma noktasına gittim, geri geldim. Neyse ki bu tip mahallelerde daha önce çok bulunmuş olmanın getirisiyle ev sahibi ile aynı dili paylaşabiliyordum. Kısa sohbetlerden sonra işimizi yapmamızda pek zorluk çıkaran olmadı. Öğlen saat 3'te ağzı bira kokan amca dahil herkes elinden geldiğince yardımcı oluyordu. Metrenin ucundan tutmak isteyenler, kahve ikram etmek isteyenler, gelinini bize şikayet eden teyzeler derken yavaş da olsa ilerliyorduk. Mahallenin delikanlısı Bekir Amca -ki amcalıktan çoktan çıkmış- yaşını tahmin etmemi istedi. 66 dedim. 83 dedi. Oha dedim. İçimden yani. Bizimle birlikte neredeyse tüm binaları gezdi. Ondan ona, berikinden ötekine ceylan gibi sekti. Umarım bu satırlardan sonra başına bir iş gelmez. İçgüdülerimizin mükemmele yakın zamanlama departmanı sayesinde saat 12'ye çeyrek kala işimizi tamamladık. Neyse ki bizim için öğlen yemek saatlerinin belirsizliği gibi bir kavram yoktu bazılarına kıyasla. Mahallelinin hayır dualarıyla uğurlandıktan sonra labirentvari sokaklar bizi sonunda medeniyete ulaştırdı. Dar sokaklarda sağa ve sola çark ederken ansızın bizi dışarı attığı nokta, gerçekten son derece anlamlıydı. Hemen karşıda bakır levha üzerine dövülmüş harflerle oluşturulmuş Kebapçı Şeyhmus tabelası, konuşma ve karar verme sürecinin anlamsızlığına işaret ediyordu. Karşı koymadık ve kendimizi teslim ettik. "2 Adana". İçecekler ne olacaktı? Bu tarz yerlerde açık ayran içeceksin. Öyle de yaptık. Koca bir tas ayran ikimizi de devirecek güce sahipti sabahki yorgunluğun üzerine. Buna bir nebze engel olabilmek adına markete uğrayıp kahve almayı teklif ettim. İçeri girdik, kahve reyonuna doğru yol aldık. Binbir çeşit kahve vardı. Üçü bir arada, ikisi bir arada, teki bir arada. Gözüme bunu kestirdim. Ginsengli ve guaranalı kahve. %20 daha fazla kafein. Sanırım bu ayranı nötrleyebilirdi. O zaman öyle düşünmüştüm. Şimdi nasıl düşünüyorum? Düşünemiyorum bile uyuşmuş durumdayım. Bırak ginsengi, guaranayı 2 tane öküz gelse beni yerimden oynatamaz. Gözü açık uyuma konusunda ders verebilirim ya da ağzını açmadan esneme nasıl olur gösterebilirim istersen. Bugün beni unut.

Hiç yorum yok: