30 Eylül 2010 Perşembe

Müteahhit

Kelime anlamı taahhüt eden. Bugün yemekte bir tanesi ile birlikteydik. Renkli insanlar genelde. Etrafımızdakiler de başarısız olanlardan oluyor çoğunlukla. Alıp başını gitmiş, Q7 ile gezen, Guti ile pas alışverişine girenlerle ne işimiz olur zaten. Büyük kısmı tavan yapmış, sonra inişe geçmiş ve sakinleşmiş. Bu da öyle. Mütevazı bir hayata geçiş yapmış. Alışkanlıklardan vazgeçilemiyor ama. Uzun Marlboro değişmez. Evlilikten şikayet, etraftaki karı-kızlara hayranlık, kalabalığa aldırış etmeyen cesur küfürler, feleğin çemberinden geçmişlik hali.
Yazı aldı başını gidiyor amaçsız bir bilinmeze. Esasen canım sıkkın. Sitenin birine yasak koymuşlar bugün yine. Bir alttaki posta gönderme yapıyor anlaşılan ulaştırma bakanlığı. Konuşsam tesiri yok, sussam gönül razı değil hesabı. Sövsen sövülmez, Sksen skilmez.

29 Eylül 2010 Çarşamba

Demokraaasi


Her ne kadar ahkâm kesecek kadar çok anlamasak da siyasetten, kendimizce bir tarifi vardır kafamızda demokrasi kavramının. Her ne kadar başbakan kadar çıkmasa da ağzımızdan demokrasi lafı, biliriz bu ülkede kitap yazanın gözaltına alınmasının demokrasi olmadığını. Biliriz gerçek demokrasinin ütopya olduğunu bu topraklarda. Biliriz bu ülke insanının bırak toplumu, daha kendini düşünecek duyarlılığa erişemediğini. Biliriz bu hâlin muhafaza edilmek istendiğini. Biliriz de birşey yapmayız...

17 Eylül 2010 Cuma

Mimarlık

Ne kadar geniş bir başlık. 12 Yıldır haşır neşirim. Bir bu kıyısından dalıyorum denize, bir öteki kıyısından. Okul biteli 8 yıl olmuş. Ben de 8. işyerinde çalışır olmuşum. En uzun işim 2,5 sene ile şu an çalıştığımdan bir önceki iş yerim olmuş. Demek ki bazılarında 1 yıldan daha az çalışmışım. Kimisinden yapabileceklerim sona erdiğinden ayrılmışım, kimisinden beklentilerim boşa çıktığı için. 8 tanesinin de birbiriyle pek benzer yanı yok. Bir şirket A ile uğraşıyorsa öteki Z ile uğraşıyormuş. Bir tanesi öküze tapıyorsa öteki öküzü yiyormuş. Bazılarından ayrıldığım günün ertesinde ötekine başlamışım, bazılarında arada kendi işimi yapma cesaretimin kırılma süresine kadar bekleyip diğerine başlamışım. Ama hep bu denizin kıyısında dolaşmışım. Mimar kebapçı, mimar şarkıcı, mimar pezevenk olmamışım. El çiziminden autocad'e geçince dünyayı kurtarırım sanmışım. İlk autocad teslimi projemde sınıfta kalmışım. Cd writer, flash bellek vs. olmadığından elimde kasa ile çıktı almaya gitmişim. Fazladan çizdiğim bir bodrum kat kesitini kolonya ile şöhler kağıt üzerinden silmeye çalışmışım. Toplu konut maketinde aileyi seferber etmişim, annem bile kat çıkmış yerime. İlk paramı rölöve sonrasında almışım, konuşmuşuz aramızda ulan böyle giderse köşe oluruz sanmışız. İki proje çizince götümüz kalkmış, kendimizi Mies van Der Rohe bellemiş, ukalalık taslamışız. Piyasa ağzımızın payını vermiş önce üç kuruş para ile sonra beş kuruş etmeyen adamlarla ömür geçireceğimiz gerçeği ile. Olmamış kendimizi idealizme adamışız, gençlerle iç içe olalım demişiz, master demişiz, akademik kariyer demişiz. Bir bakmışız ki Yalan Rüzgarı biter ama akademik dünyanın entrikası bitmez. Doktora bitmez ömür biter diyerek onbaşı rütbesi ile tatile çıkmışız. Kısa dönem erbaşlık tatilinden sonra dört ayak üstüne düşmüşüz tabiri caizse. En istikrarlı, en keyifli, en düzenli, en saygın mesaiyi yaşamışız biteceğini bile bile. Bitince de vazgeçmişiz mücadeleden atmışız kapağı devlete. Sol yanımda Kevin Lynch'in "Kent İmgesi" kitabı, sağ yanımda ihale piyasa fiyat araştırma dosyası, önümde blog. Hayat devam ediyor...

Modern Dünya Zamanı

Bir saat 60 dakika, bir dakika 60 saniye. Kim bulmuşsa halt etmiş. Bütün hayatını bu kurala göre şekillendirmek ne feci. Pazartesi sabah 06.30'da nispeten sevimli olduğu düşünülerek ayarlanmış alarm sesi ile uyanmak, 07.30'da evden çıkmak 08.00'da işyerine ulaşmak günün öncelikli hedefleri. Ardından gelen en önemli aktivite akrep ve yelkovanı 17.00'a göre şekillendirme çabası. Sonrası kayıp. Bir anda saat 00.00 ve göz kapaklarının yerçekimi ile orantısız mücadelesi. Son zamanların kusursuz döngüsü.
Nazarımda suçlu sensin modern zaman. İnternet karşısında saatlerin çaresizliği ve değersizliği. Gelecek olan iletiyi beklemekle geçirilen zaman. Giriş maksadınla, çıktığın anda bulunduğun yer arasındaki tarifsiz mesafe ve bu mesafeyi katetmek için harcadığın zaman. Bir word dosyasında satır aralığı yüksekliğinin kişiler arası anlaşmazlık konusu olması. Bu yüzden fazladan kesilen ağaç, tüketilen zaman, verem olan ciğerler.
Sözde bilgiye kolay ulaşım. Olmadığında ihtiyaç duymadığın, olduğu zaman öncelik haline getirdiğin saçmalıklar. Zamanını kendi elinle ikram ettiğin, esir düşürdüğün afedersin arkanı döndüğün modern derebeyi. Onlarsız olmaz yanılsaması. Bu sayede saatlerin aynılaşması ve 60 dakika algısının kısalması. Download için sana verilen 1 saatlik bekleme süresince ekranı izleyebilir olman. Ama o 1 saatin bir ülkenin kaderinde neler ifade ettiğini pas geçmen. Kredi kartları, eft'ler, atm'ler, avm'ler, franchising'ler beter olun. Lcd'ler, megapikseller, harici diskler ölün.
Sevmiyorum seni modern zaman. Senin günün 24 saat değil. Senin saatin 60 dakika değil. Senin işin iş değil, gidişin gidiş değil...

7 Eylül 2010 Salı

Dünya


Bu sabahların bir anlamı olmalı dedi hanım sabah gelirken şarkı sözüne atıfta bulunarak. Yok mna koyim anlam manlam dedim. Bir anlam varsa o da dünyanın kendi ekseni etrafındaki dönüş süresi ile ilgilidir dedim kestirip attım.
Ters tarafımdan kalkmışım gibi davrandı bana. Halbuki ters tarafıma yatmıştım sanırım geceden. Aksiyim bugün arkadaş. Böyleyken de istemediğin şeylerin olma ihtimali yükseliyor nedense. Geldim ofise sabah sabah müdür yanımdaki inşaat mühendisinin masasına gelmiş kırmış dizlerini avrat gibi fısır fısır bişeyler anlatıyor. Ne diyor lan bu diye kulak kabarttım gene de duyamadım. Arkadaş bi göz attı ben sana anlatırım der gibi. Mesele şudur ki; yasal işlem başlattığımız bir dosya hakkında yukarılardan bi yerlerden gelen talimat üzerine dosyamızı geri çekmemiz gerektiği ve dosyanın altında imzası bulunan ben dahil 3 kişinin ikna edilmesi gerektiği bu mülayim inşaat mühendisi arkadaşıma müdürüm tarafından fısıldanıyor. Vay amına koyim. Yasalardan büyük olan ne kadar çok adam var. Sen hala evet mi hayır mı diye bi tarafını yırt. Arkadaş geldi durumu izah etti. Ver lan dosyayı dedim. Aldım çekmecemde şimdi. Az sonra çıkıyorum ofisten nereye diye soran olursa beynine beynine vuracam yumruğu. Erkek olan niye çalışmıyorsun sen diye sorar. Kafama koymuştum da bugün daha emin oldum. Beklemem gereken zaman dolduğu zaman hadi bana eyvallah diyorum. O zamana kadar da ver elini download, internet, blog, twitter, futbol...
Skerim böyle işi...

1 Eylül 2010 Çarşamba

Ümit Usta

Son 1-2 posta bakınca, gören de beni Vedat Milor zannedecek. Halbuki işim olmaz yeme içmeyle. (gel de inandır) Şaka bir yana yemek yemek benim için ihtiyaçtan öte bir durum. Yerken karşımdaki adamı ekstra motive eden bir tarafım var. Aynı masadaki adam, normal yediğinden 1,5 kat fazla yer (bu 1,5 lafını daha çok acılı adana siparişi sırasında kullanıyorum) benimle sofraya oturursa. Öyle çok aşırı miktarda yemem. Ama hakkını veririm. Gerekirse tabağın en güzel yerini ekmekle lokmalayıp yutarım. Çiğ köfte sevmeyen insan, marulun içine çiğ köfteleri dizip, üzerine limonu sıkıp taze nane ve maydanozu ilave ettiğimi ve nar ekşisini şöyle bir gezdirdiğimi görsün yeter ki.
Yemek dışında bir şeylerden bahsedecektim yine daldım çiğ köfteye. Geçiyorum yemek mevzusunu. Allah seni inandırsın dün bi bamya pişirdik hanımla, aklın durur. Haşlanmış siyah et, nohut, bol domates. Felaket bi lezzet.
Ne diyordum, şu Ersan'a bayıldım resmen dün gece. Hidayet'in pili bitmiş arkadaş. Tipik sorumsuz Amerikalılara dönmüş. Bizi kesmiyor bu tarz adamlar. Onların en iyileri zaten lütfedip turnuvaya bile gelmiyor. Hido da çakma Amerikalı. Geliyor ama işte bu kadar. Futbolculuktan gelen Ender Aslan'a ayrı bir sempatim var. Akıllı 10 numara gibi oynuyor. Böyle adamlara zaafım olmuştur hep. Lincoln gibi.
Transferin son günü NTV altyazı manyağı oldu. O geldi, bu gitti, bu elde kaldı. Takip etmekte zorlandım. Yeni kadroları görünce şaşırırız lan bu ne zaman bu takıma geldi diye. Şaka maka ligtv'yi boşa aldım bu sene diyordum ama lig biraz adama benzedi son anda. GS de iddialı duruma geldi. Kadro alternatiflerine bakınca sağlam 4-2-3-1 çıkar gibi görünüyor yedeklemeler de gayet mantıklı oldu. İş sana düşüyor kıvırcık. Bundan sonra oynat artık şu takımı.
Qurasme ile ilgili iddiam var. Nasıl ki Keita geldiğinde fizik olarak 5 basıyordu karşısındaki kanat savunucularına, bu adam da şimdilik böyle. Ama 10 hafta veriyorum bu fizik düşecek, çirkef savunmacılar galip gelecek, bu adamda bu motivasyon kalmayacak.
Hadi eyvallah.