21 Ocak 2011 Cuma

Yönetim Kurulu Toplantısı

Çarşamba günü saat 20:30'da olacağı, asansörün çağırma butonunun üzerine yapıştırılmış bir yazı ile ilan ediliyordu apartman sakinlerine. Yönetici, daha önceki toplantılardaki düşük katılımdan rahatsız olmuş olacak ki, bu sefer toplantı yer ve saatini bildiren yazıyı adeta insanların alnına yapıştırmıştı. Her defasında gün ve saati okumak, genç mimarda zoraki bir sorumluluk duygusu oluşturmuştu. O toplantıya gitmesi gerektiğini düşünmeye başlamıştı. Yeni aldığı evine taşınalı yaklaşık 6 ay olmuştu. Aylık yapıldığı söylenen toplantılardan hiç haberi olmamıştı ve bu yüzden kendini mi yoksa başka birilerini mi suçlaması gerektiğini bilmez haldeydi. Nasıl olsa insanlar geç gelir diye düşünse de, tam saatinde toplantı yerinde olmak için evden çıktı. Toplantı, giriş katında, çocukların bisiklet park yeri olarak kullandığı yönetim kurulu odasındaydı. Odanın girişine yığılmış olan bisikletler, apartmandaki çocuk sayısına işaret ediyordu. Ne kadar da çoklardı. Acaba onların enerjisini bir şekilde elektriğe dönüştürebilseler, aidatları biraz daha ucuza getiremezler miydi? Bu düşüncelerle odaya girdi. Hiç beklemediği şekilde içeride yanan elektrik sobası, odayı adeta bir fırına dönüştürmüştü. Aksi düşünce ile giydiği kalın montunu çıkartıp kucağına aldı ve içerideki birkaç kişiyi selamlayıp, sandalyesine oturdu. Kısa bir beklemenin ardından daha fazla kişinin gelmeyeceği düşüncesi ile başkan, toplantıyı açtı. Odada toplam 6 kişi vardı ve bu 6 kişi, 24 daireli bir apartman için kararlar almanın eşiğindeydiler. Gelmeyenler, ya alınan kararlara uyacakları için ya da bildiklerini okumaya devam edecekleri için gelmemişlerdi. Yine de içeride anlaşmazlık ve uyuşmazlık için yeterince insan vardı. İki, bilemediniz üç tanesi bunun için yeterliydi bile. Başkan toplantıya şık bir takım elbise, gömlek ve parlak kravat ile katılarak, ciddiyetini ifade etmeye çalışırken, pek sakin olmasa da ikinci kat sakini pijamaları ile ortamı nötrlemeyi başarıyordu. Herbiri ayrı bir alem olan bu 6 insan, başkan tarafından belirlenmiş gündem maddeleri üzerinden anlaşmazlık, tıkanıklık, karar alamama, empati kuramama, bencillik, haddini bilmeme ve çelişki konusunda dersler veriyordu. Aidatın yükseltilmesine pek sıcak bakmayan pijamalı sakin, apartman görevlisinin elektrik faturasını ödemeyi teklif ediyordu. İkinci asansörün açılmasını istemeyen beşinci kattaki, güvenlik kamerası takılmasını öneriyordu. Aylık ödemeleri yetiştiremediğini söyleyen başkan, giriş holüne gizli ışıklı asma tavan yaptırıyordu. Bütün bu konuşmaların satır aralarında, mimar olduğunu öğrendikleri yeni ev sahibine usûlen danışmayı ihmal etmiyorlardı. "Siz mimarsınız, iyi bilirsiniz" diğerlerinin yanında, kendini haklı çıkarmanın açılış cümlesi idi. Geçen yaklaşık bir buçuk saatlik süreçte, diğerinin istediğine karşı çıkma, kendi istediğini körü körüne savunma ve arada genç mimara danışma dışında pek de farklı bir şey yaşanmamıştı. Hiçbirşey olmamış gibi -pek de birşey olmamıştı sonuçta- birbirlerine iyi akşamlar dileyen bu 6'lı evlerine dağılırken, mimar kendisine bir defa daha itiraf ediyordu : İnsansız bir dünya.

Hiç yorum yok: