27 Ocak 2011 Perşembe

Klasörizm

Ofiste herkesin önünde bir bilgisayar var çok şükür. Bundan 15 sene önceki gibi değil ortam. Yazışmalarını, haberleşmelerini, çizimlerini falan bu aletle yapıyor çalışanlar. Arşiv anlayışına da ayrı bir boyut getiriyor varlıkları. Eskisi gibi metrekarelerce mekan, bu amaçla kullanılmıyor. Kapasiteleri genişleyen hard diskler, içine dünyaları alabiliyor belgenin türüne göre. Olur ya, insanlık hali bazen insanlar birbirlerinin bilgisayarlarından bazı dosyalara ihtiyaç duyabiliyorlar. Gel gelelim, kargaşa tam da bu noktada başlıyor. Yeter ki Ahmet'in bilgisayarında olan bir dosyaya ihtiyaç duyma. Ahmet o sırada dışarıda. "Alo Ahmet, bizim şu bilmemnerenin projesi senin bilgisayarındaydı, ondan bir çıktı lazım, dosyanın yerini söylesene". "Abi bi bakıver ya benim pc'ye, tam hatırlamıyorum". İşte burada kaldır kendini at beşinci kattan aşağı. Normalde bu tip ofislerde arşivleme, her an, herkesin herşeye ulaşabileceği şekilde yapılmalıdır. Ancak genelde karşılaştığın durum, dosyaların sahibi tarafından bile bulunmaması için, bizzat sahibi tarafından yerin yedi kat dibine yollanması şeklinde tecelli eder. Klasörler arasında salon danslarından resital sunarsın. Klasör isimleri seni o duvardan alır bu duvara vurur. Projeler. Aç. 2010. Aç. Bilmemnere. Aç. Revizyon? Çıktıya hazır? Son? Yine son? En son? Mehmet'ten gelen? Koltuğa bırak kendini. Gevşet kravatı. Ahmet'i düşün. "Boş" diye klasör var yemin ederim. Boş ney lan? Açıyorum içini harbiden boş. Dosya boyutu? 0 kb. Ama orada duruyor. Adı da "boş". Bir yazıya ihtiyaç duyarsın. "Yazışmalarım" klasörünü açarsın. Altında, yılına ve gittiği kuruma göre tüm yazılar güzel arşivlenmiş. Tam senin ihtiyaç duyduğun kuruma ait yazışmaların olduğu klasörde başka başka isimlerde başka başka klasörler. Vay anasını arkadaş ya. Klasörün sırtına içinde ne olduğunu yaz, delgeçle del belgeyi, evrakı. Tak klasöre. Klasör dediğin mavi olur. Sırtında da sırtlık olur. Sarı sarı klasörler! Ömür törpüsüsünüz olum. Sonra biz ilkel oluyoruz.

Hiç yorum yok: