17 Eylül 2010 Cuma

Modern Dünya Zamanı

Bir saat 60 dakika, bir dakika 60 saniye. Kim bulmuşsa halt etmiş. Bütün hayatını bu kurala göre şekillendirmek ne feci. Pazartesi sabah 06.30'da nispeten sevimli olduğu düşünülerek ayarlanmış alarm sesi ile uyanmak, 07.30'da evden çıkmak 08.00'da işyerine ulaşmak günün öncelikli hedefleri. Ardından gelen en önemli aktivite akrep ve yelkovanı 17.00'a göre şekillendirme çabası. Sonrası kayıp. Bir anda saat 00.00 ve göz kapaklarının yerçekimi ile orantısız mücadelesi. Son zamanların kusursuz döngüsü.
Nazarımda suçlu sensin modern zaman. İnternet karşısında saatlerin çaresizliği ve değersizliği. Gelecek olan iletiyi beklemekle geçirilen zaman. Giriş maksadınla, çıktığın anda bulunduğun yer arasındaki tarifsiz mesafe ve bu mesafeyi katetmek için harcadığın zaman. Bir word dosyasında satır aralığı yüksekliğinin kişiler arası anlaşmazlık konusu olması. Bu yüzden fazladan kesilen ağaç, tüketilen zaman, verem olan ciğerler.
Sözde bilgiye kolay ulaşım. Olmadığında ihtiyaç duymadığın, olduğu zaman öncelik haline getirdiğin saçmalıklar. Zamanını kendi elinle ikram ettiğin, esir düşürdüğün afedersin arkanı döndüğün modern derebeyi. Onlarsız olmaz yanılsaması. Bu sayede saatlerin aynılaşması ve 60 dakika algısının kısalması. Download için sana verilen 1 saatlik bekleme süresince ekranı izleyebilir olman. Ama o 1 saatin bir ülkenin kaderinde neler ifade ettiğini pas geçmen. Kredi kartları, eft'ler, atm'ler, avm'ler, franchising'ler beter olun. Lcd'ler, megapikseller, harici diskler ölün.
Sevmiyorum seni modern zaman. Senin günün 24 saat değil. Senin saatin 60 dakika değil. Senin işin iş değil, gidişin gidiş değil...

Hiç yorum yok: