7 Ocak 2011 Cuma

Dedejavu

2011 yılına kelimelerin önüne "de" öneki getirip, anlamlarını tersine döndürmeyi severek başladım. En azından blog penceresinden böyle görünüyor olmalı. Kafayı takmayı severim. Kafayı taktığım şeyler bana sevimli gelir. Kafayı taktığım şeyle ilgili sorduğum sorular, karşıdakine hep ters açıdan geldiği için, genelde çok hoş karşılanmazlar ve cevaplanma isteği doğurmazlar. Neyse ki "dejavu" böyle değil. Belki beni bu takıntıdan sıyırıp alabilecek bir köke sahip. Deja ve voir birleşiminden mütevellit.
Bendeki durum ise düz bir ifade ile bildiğin "jamais vu". İçinde bulunduğun duruma, ortama sanki ilk defa bulunuyormuşçasına yabancılık çekme. Karşıdan karşıya geçerken, tam orta refüjde "nereye gidiyorum lan ben? nerdeyim?" hali. Haftanın genelinde amiyane tabirle fıçı gibi oturduğum için, elime eskiz alıp bir-iki karaladığımda ya da eskaza elime bir mimarlık dergisi geçtiğinde o ana nasıl geldiğimi, nerede olduğumu, hangi görevle hayata gönderildiğimi tamamen unutuyorum. 11 aydır usanmadan gidip geldiğim şu ortam birdenbire tuhaflaşıyor. İçerideki insanlara bakıyorum, kim lan bunlar? Gözlerim bir noktaya sabitleniyor, bedeni bırakıyorum bürositin üzerine, süzülüyorum Atatürk Parkı'na doğru. Kendime gelebilmem, ancak birkaç kişinin "hoop, alooo, orda mısın mimar?" çırpınışları ile oluyor. Geçen sürenin kaç saniye veya dakika olduğu hakkında fikir sahibi olamıyorum. Bu sürede nasıl göründüğüm ile ilgili de. Herşeyin farkına vardığım ilk anda "kaydı yayınla" diyebiliyorum sadece.

Hiç yorum yok: